19 Eylül 2009 Cumartesi

Kariyerini şekillendirmekte güçlük çekenlere...

‘Eğer sevdiğin işi yapıyorsan bir gün bile çalışmış sayılmazsın’ Konfiçyüs.

Klişe gibi gelse de bu sözün doğruluğuna çok inanıyorum ama ne yazık ki ‘sevdiğimiz iş nedir?’ keşfetme şansımız pek olmuyor. Ne lisede yalandan girilen, okulların müfredata uymak için koydukları ve aslında hiçkimsenin önemsemediği rehberlik dersleriyle ne de üniversitede akıl, güneş ve denizdeyken yapılan 3-4 haftalık stajlarla insanın ne yapmak isteyeceğine karar vermesi mümkün...

Tabii ki kendini çok iyi tanıyan ve üniversitede bu doğrultuda bilinçli tercihler yapmış azımsanmayacak bir kitle de var ama genellikle üstünkörü başlıyoruz çalışmaya ve ne yazık ki çoğu insan ‘öylece devam ediyor’ işte...

2.5 sene önce ben de bu durumdaydım, mezun olur olmaz şimdi ne olacak’ın getirdiği stresle staj yaptığım yerde çalışmaya başladım. Önce her şey çok güzeldi, iyi bir şirket olmasının, edinilen muhteşem dostların etkisiyle hep ‘-muş’ gibi yaptım ve bir süre devam ettim. Sonuçta ‘istediğim alanda hiç tecrübem yokken nasıl iş bulacaktım?’ değil mi :) İşte bu korkular ve sorular aslında çok boş. İnsan bir şeyi istemeye görsün, sahiden istenilirse her şey başarılabilir. Hayat da bunu hep karşımıza çıkarmıyor mu zaten?

Çok soğuk bir Şubat günü, istediğim sektördeki tüm firmaların çalışmak istediğim bölümündeki müdürlerini önüme aldım ve mektuplar/ bazı kişilere mailler yazdım (Bu fikri bana veren sevgili Ceyla’mı burada anmamak haksızlık olur diye düşünüyorum) sonra anlattım: kendimi, o alana olan tutkumu ve en önemlisi o alanda çalışabilmek için neler yaptığımı. Çünkü ‘istiyorum’ yetersizdir, ‘eylem’ ise gereklidir. Ve bunu yaparken insanların ne dediğini önemsemedim. Evet belki bazı yöneticilere antipatik geldi,belki bazılarına bu mektuplar hiç ulaşmadı. Ama iki kişi vardı ki; hayatımda bunu ‘iyi ki yapmışım’ diyecek kadar beni cesaretlendirdi:

Bir tanesi BSH Kurumsal iletişim Müdürü sevgili Fatmanur Erdoğan; onunla arka arkaya girdiğim 4 görüşme ve sonrasında CEO Norbert Klein’la yaptığım görüşme hayatımda ‘asla unutulmayacaklar’ listesinde ilk 3’te yer alıyor hala. Sonrasında CNN TÜRK geldi.
Şu anda başka bir şirkette ama benden sadece fiziksel olarak uzakta olan eski müdürüm Burcu Cankurtaran beni anladı ve bana bir şans verdi. Burcu, sahiden hem genç hem komplekssiz, beraber çalıştığı insanın önünü açan, eşine az rastlanır bir yönetici örneğiydi. Özellikle medya gibi bir alanda...

Uzun lafın kısası dilerim ki özellikle yeni mezunların kafasında ‘ne olacak?’lar, ‘ne yapsam olur?’lara dönüşür ve o alanda bir şeyler yapmak için sahiden aksiyon alırlar.
Çünkü biraz önce de yazdığım gibi ‘istiyorum’ yetersiz, eylem gerekli...

1 yorum:

  1. Sonuna kadar katılıyorum Handecim. Ama bazen eyleme de gerek kalmiyor benim gibi balli olmak yetebiliyor. :)

    YanıtlaSil