10 Nisan 2010 Cumartesi

Böyle olsun da ister ‘cahil’ olsun ister ‘serseri’

2008’deki Marka Konferansı’nda yılın markası açıklandığında herkesin yüzünde bir tebessüm oluştu aniden; o salonda oturan herkesin bu markayla ilgili ‘iyi bir deneyimi’ vardı. Tam da bu sebeple o marka alkışı sonuna kadar hak ediyordu. Alkışların da sonu kesilmedi, marka temsilcisi sahneye geldi. O marka: Ferzan Özpetek’di.

2001’de kendisiyle ‘Cahil Periler’i sayesinde tanıştım. Sonrasında birçok kişi Arka Pencere uğruna Cahil Periler’i harcasa da ben o perilerin bana hissettirdiklerini uzun süre unutamadım. Ta ki bedenim 2 hafta önce serseri mayınlar tarafından işgal edilene dek... Serseri Mayınlar, Ferzan Özpetek’in en iyi ve daha da önemlisi beni en çok etkileyen filmi...

Film hakkında çok şey yazıldı çizildi; galasının Antep’te yapılmasından, filmdeki bazı sahnelerin Ferzan Özpetek’in hayatından birebir izler taşımasına dek. Bunun dışında müziğine, hikayesine, oyunculuklarına ve her zamanki gibi sıcak atmosferine değinmenin klişe ama kesinlikle gerekli olduğunu düşünüyorum. Soundtrack şarkısı (Nina Zili- 50mila http://fizy.com/s/1f0uvh ) filmi izlemeyenlerin dahi diline düşecek kadar büyüleyici, hikayesi ve insanları ise sizi çocukluğunuza döndürecek kadar temiz ve naif. Yine bir tarafı geçmişe dönük ama o geçmişteki hüzün bile iyi hissettirebiliyor sizi. Hüznü bu kadar güzel işleyen, sizi koltuğunuzda duygu karmaşına sokup yanınızdakinin elini sıkmanıza neden olacak kadar duygu seline boğan, ama sonra o selde boğulmaktan kurtaran bu adam ister Türk olsun ister İtalyan önünde saygı duruşu yapılmasını sonuna kadar hak ediyor.

Serseri Mayınları izledikten sonra bir kez daha böyle bir yönetmenin var oluşuna – tekrarlıyorum ister Türk olsun ister İtalyan- minnet duydum. Dilerim ki bir gün hepimiz ama hepimiz ‘serseri mayın’ olma şerefine erişebiliriz.