15 Kasım 2009 Pazar

Pijamalı ve ‘numaralı’ çocuk...


‘O filmin esas kitabı var’
‘Ben kitabını okumuştum kitabı çok daha güzel’
‘Kitapta anlatıldığı gibi çekememişler, kitabı hiç böyle değildi...’

Kitaptan uyarlanan filmlerin kaderidir. Ben de dahil çoğu sadık kitap okuyucusu genelde bir kitaptan filme aktarılan öyküyü beğenmez, filmde aynı tadı bulamaz. Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter gibi istisnaları olsa da bu böyledir. Ama kimsenin ‘Çizgi Pijamalı Çocuk’ için bu yorumu yapmaya ‘cüret’ bulacağını sanmıyorum. Hayır kitabını henüz okumadım ancak geçen hafta tüm çıplaklığıyla ve naifliğiyle muhteşem bir dönem filmi izledim.

2. Dünya Savaşı’nı konu alan filmler genelde hep beğenilmiştir, bazı kafalardan çıkan ‘Yahudi propogandası yapılıyor, Hollywood’da başarılı olmanın yolu Yahudi olmaktan geçiyor’ düşüncelerini bir kenara bırakırsam, Çizgi Pijamalı Çocuğu işte tam da bu yüzden sevdim. Çünkü Yahudi propogandası yok, ‘insanın insanlık sınırlarını zorlaması’ üzerine kurulu sadece. Son derece naif 9 yaşındaki Alman Bruno’nun telin öbür tarafındaki ‘pijamalı ve numaralı çocuğa uzanması’yla ilgili, babası savaşı reddettiği ve ülkeyi terk ettiği için daha da acımasız olsun diye tahrik edilen Alman SS subayı’nın bu durumla gurur değil utanç duymasıyla ilgili, barbieleriyle oynayan kızın gün gelip odasına Hitler posteri asmasıyla ilgili. Filmin hiçbir- düzeltiyorum- en ufak duygu sömürüsü yapmadan bizi duygulandırmayı başarması da cabası.

Tekerrür etmeyi pek seven tarih, tellerin iki tarafına başka insanlar başka çocuklar koydu şimdi. Daha önce zenciye - beyazdı, Yahudi’ye - Alman oldu. Sıra Filistin – İsrail’de şimdi.

Telin iki tarafında yaşayan, arkadaş olmak bir yana dursun konuşması dahi yasak iki çocuğun akıllara durgunluk verecek derecedeki dostluğu ve bağı, bu bağı bugün bile kurmakta zorlanan yetişkinlere bir şeyler söylüyor gibi. Tabii anlayana...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder