7 Mart 2010 Pazar

Akıldan çıkmayacak ders: ‘An Education’

1960’ların İngiltere’sindeyiz. Genç kızların ve ailelerinin tek bir hayali var: zengin bir adamla yapılacak evlilik. Oxford’a gidebilecek kadar kapasiteli ve zeki kızları bile Oxford’a ‘koca bulsun’ diye göndermek istiyorlar. Hayat bunun etrafında şekilleniyor, dünya sadece bu eksende dönüyor o zamanlar İngiltere’de. Hoş ne acıdır ki geçen yıllarla beraber 180 derecelik bir değişimden bahsetmek bir hayli güç. Hele ki Türkiye’de.

16 yaşındaki zeki kızımız Jenny, hedefine kilitlenmiş, çok başarılı bir öğrenci. Ayrıca yetenekli bir çellist (bkz: çello çalan kadınlar:)) Yani hani hep o tarif edilen ‘hem güzel hem yetenekli hem zeki kızlardan.’ İşte öyle bir kızın ayaklarını yerden kesecek, ali kıran baş kesen babasını bile kızını Paris’e götürmeye ikna edecek kadar yakışıklı, zengin, kültürlü bir adam beliriyor aniden beyazperdede: David yani Peter Saarsgard. David’in Jenny’nin önüne sunduğu dünya bizleri bile büyülerken henüz 16 yaşındaki Jenny’nin her şeyden elini eteğini çekecek kadar başını döndürüyor. Aldığı eğitime ‘sıkıcı’ diyor, çok sevdiği edebiyat öğretmenini bile ‘sıradan’ olmakla itham ediyor. Çünkü onu istediği anda Paris’e götüren, istediği an istediği konserde ona eşlik eden üstelik bunun yanında ona sevgisini de sunan ve onunla evlenmek isteyen bir adam var karşısında... Arada ufak(!) kusurlarını görse de ‘kimin umrunda ki?’ diyor 16 yaşındaki Jenny. Birçok hemcinsimiz gibi...

Çok geçmeden tahmin edilen üzere bu peri masalının bozulmasıyla beraber alt üst olan bir hayat, yarım bırakılmış bir okul ve kırılmış bir kalp kalıyor Jenny’den geriye. Sonraki ‘kendine gelme’ dönemi çok güzel anlatılmış. Hele ki okul müdürünün ‘bizi sıkıcı bulmuştun istediğin hayata sahiptin hani?’ sorusuna, ‘The life i want, there’s no shortcut’ diyebilecek kadar bilinçlenmiş bir Jenny çıkıyor karşımıza. Bu değişimi çok abartılı bulanlar olmuş ama bence çizilen Jenny karakterinin başarabileceği bir şey bu, hayattaki amaçlarına ulaşmanın ancak ve ancak kendi çabasıyla olabileceğini, bunun için kendi potansiyelini kullanması gerektiğini idrak etmiş, ‘aklı son derece başına gelmiş’ genç bir kadın var artık karşımızda.

Aldığı tüm olumsuz eleştirilere, Oscar adayı olacak neyi varmış canım? serzenişlerine karşı bence 'An Education' hayli güzel bir film. Hataları yok demiyorum ama kusurlarıyla güzel zaten. Filmi hayali sadece ve sadece beyaz gelinlikten ibaret olan her kızın izlemesini çok isterdim çünkü bence bu tam anlamıyla bir ‘sosyal sorumluluk’ projesi olurdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder